'Myanmar’a gönderilecek Müslümanların hayatları tehdit altında olacaktır'

HÜDAPAR Sözcüsü ve Genel Sekreteri Şehzade Demir, gündemin öne çıkan başlıkları hakkında konuştu. Sağlık sistemi, kademeli elektrik, OHAL uygulamaları gibi güncel konulara değinen Demir dış gündem ile ilgili Rohingya Müslümanlarının durumuna dikkat çekti. Demir, Bangladeş yönetimince ülkeye sığınan Rohingya Müslümanlarının Myanmar’a geri gönderilmesi gerektiğine dair açıklamalar yapılmakta, Myanmar’a geri gönderilecek Müslümanların hayatları tehdit altında olacaktır” ifadelerini kullandı.

'Myanmar’a gönderilecek Müslümanların hayatları tehdit altında olacaktır'

Haftalık gündem değerlendirmesinde öne çıkan başlıklara ilişkin konuşan HÜDA PAR Genel Sekreteri Şehzade Demir, sağlık sistemi, kademeli elektrik, OHAL uygulamaları gibi güncel konulara değinirken, dış gündem ile ilgili Rohingya Müslümanlarının durumuna dikkat çekti.  Demir, “Myanmar’da yaşanan askeri darbe bölgedeki insan hakları ihlallerinin daha da artmasına sebebiyet vermiştir. Bu durumda Myanmar’a geri gönderilecek Müslümanların hayatları tehdit altında olacaktır” ifadelerini kullandı.

Yılbaşından itibaren geçilen kademeli elektrik tarifesine de değinen Demir, elektrik tarifesinin mağduriyet oluşturduğunu belirterek, “Kademeli tarifeye göre yapılan faturalandırma ciddi mağduriyetlere neden olmaktadır. Dolayısıyla yeni bir düzenlemeye gidilmesi zaruridir” dedi.

“Sağlık sistemi çalışamaz duruma gelmiştir”

Sağlık sisteminin çökme durumuna getirildiğini ifade eden Demir, “Hekimler başta olmak üzere personelde ciddi bir istifa furyası başlamış, geldiğimiz noktada bütün pahalılığına rağmen özel sektör, kamu hastanelerinin yerini tutmuştur. Sorunlarına duyarsız kalındığını ifade eden hekimler, iş bırakma noktasına gelmiştir. Hekimlere göre kendilerine garez güden bir politika yürütülmektedir. Her beş dakikaya bir hasta düşecek şekilde bir randevu sistemi ile kimseye sağlık hizmeti sunulamaz. Yaptığı işe göre düşük ücret alan ve yoğun çalışma temposuyla hasta bakmaya çalışan hekimlerden kaliteli bir hizmet beklenmesi abes ile iştigaldir. Tedbir alınmazsa yakında devlet hastanelerinde, belki de üniversitelerde ciddi bir ameliyat yapılamayacak duruma gelinecektir.” İfadelerini kullandı.

“Gelinen noktadan kimse memnun değil”

Demir, açıklamanın devamında şu ifadeleri kullandı: “Bazı dallardan araya hatırlı kişiler girmezse randevu alınamamakta ya da çok uzun zaman sonrasına randevu alınabilmektedir. Özel sektörün de bir standardı yoktur. Çok yüksek sigorta primleri ödediği halde hizmete ulaşabilmek için özel hastanelere bir kez daha yüklü ödemeler yapmak durumunda kalan vatandaşların beli büküldü. Yani kime dokunsan bin ah işitiyorsun. SGK’daki israf nedeniyle devlet de bu gidişle gittikçe ağırlaşan yükün altından kalkamaz duruma gelecektir. Gelinen noktadan kimse memnun değildir. Devletin de toplumun da sırtında artık taşınamayacak bir yüke dönüşen sağlık sisteminde tepeden tırnağa yeni bir yapılandırmaya ihtiyaç vardır.”

“Afetler üzerinden siyaset yapmak doğru değildir”

Geçtiğimiz hafta kar yağışı nedeniyle yaşanan olumsuzluklara değinen Demir, “Bazı bölgelerde yağış halen devam etmektedir. Son yıllarda ciddi bir kuraklık yaşayan ülkede bu yağışlar büyük bir ihtiyaç ve beklenen bir tabii olaydı. Ancak gerekli tedbirlerin zamanında alınmaması nedeniyle özellikle yağışın yoğun olduğu yerlerde millet büyük bir mağduriyet yaşadı. Trafikte ciddi aksamalar yaşandı. Tamamen kapanan yollar özellikle İstanbul’u kilitledi. Havaalanları çalışamaz duruma geldi. Havaalanları ve karayollarında saatlerce mahsur kalan vatandaşlarımızın durumu bu mağduriyetin açık göstergesi oldu. Bu vesile ile tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.” dedi.

Afet öncesi ve afet sonrası koordinasyonun önemine dikkat çeken HÜDA PAR Genel Sekreteri Şehzade Demir, “Aslolan böylesi durumlarda merkezi hükümet, mülki idare amirleri, resmi kurum / kuruluşlar ile yerel yönetimlerin afetlerin öncesinde, afet sırasında ve afetlerden sonra yapılması gerekenleri tam bir koordinasyon halinde yapmasıdır. Ancak Türkiye’de bu eşgüdüm çok görülen bir durum değildir. Yaşanan mağduriyetler siyasi çekişmelere malzeme yapılmış, toplum hayal kırıklığına uğratılmıştır. Bu kısır döngü nedeniyle kamu imkânları heba edilmiş, insanlar ağır bir şekilde mağdur edilmiştir. Kamusal hizmet sunan tüm yetkili kişi ve kurumlara buradan çağrıda bulunuyoruz: “Lütfen sorumluluk alanlarınıza odaklanın ve halkımızın sorunlarına çözüm üretin. Halkımıza hizmet için size emanet edilen makamları ve mevcut imkânları, kısır siyasi hesaplaşmalarınıza kurban etmeyin.” Şeklinde konuştu.

OHAL uygulamaları bir an önce terk edilmelidir

Anayasa Mahkemesi’nin geçtiğimiz günlerde 7086 sayılı kanunun bazı maddelerinin iptal edildiğini hatırlatılan Demir, şöyle konuştu: “OHAL sürecinde yayımlanan kanun hükmünde kararnamelerin hükümlerini kalıcı hale getiren ilgili kanunun bazı maddelerinin iptal edilmesi, hukuk devleti ilkesi yönüyle önemlidir. Buna göre kamu hizmetlerinden çıkarma kararlarının yargılama süreci bitmeden alınmasının masumiyet karinesine aykırı olduğuna karar veren AYM, kişiler hakkında işlem tesis edilirken masumiyetin lekelenmemesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Bununla birlikte kamudan çıkarılan kişilerin pasaportlarının iptal edilmesini öngören hükmü de iptal eden AYM, seyahat hürriyetine işaret etmiştir. Olağanüstü hâl uygulamaları, ancak olağanüstü hâl boyunca ve ölçülülük ile zaruret ilkeleri gözetilerek uygulanabilir. OHAL’in bitmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu uygulamaların halen devam ediyor olması, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan, ciddi hak ihlallerine neden olan bir durumdur.  Normalleşme, mağduriyetleri giderme, hukuk ve ölçülülük standartlarına geri dönme bir aciliyet kesbetmektedir. Bu anlamda Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karar önemlidir. Uygulayıcılara düşen, bu kararlara uymak ve arkasından dolaşmamaktır. Nitekim mahkeme kararlarına rağmen uygulamada mağduriyetlerin giderilmediği, aksine mağduriyetlerin uygulayıcılar eliyle pekiştirildiği bir vakıadır. Bu anlamda Türkiye, mevcut şartları normalleşme bağlamında yeniden değerlendirmelidir.”

Doğum yardımları daha etkin hale getirilmelidir

Doğum oranlarının düşmesi ve nüfusun yaşlandığına dikkat çeken Demir, “Hükümet, nüfusun yaşlanmasını önlemek ve genç nüfusun artması için ailelerin çocuk sahibi olmalarını teşvik etmektedir. Ancak her geçen gün zayıflayan aile kurumu göz önüne alındığında teşvik amacıyla verilen destekler güncelliğini yitirmiş ve gülünç duruma düşmüştür. 15 Mayıs 2015 tarihinde yapılan yasal düzenlemeye göre ailelere ilk çocuk için 300 TL, ikinci çocuk için 400, üç ve sonrası için ise 600 TL doğum yardımı olarak verilmektedir. Yeni doğum yapmış anneye verilen doğum yardımı, aradan geçen 7 yılda TL’nin önemli oranda değer kaybetmesine ve paranın satın alma gücü ciddi bir şekilde düşmüş olmasına rağmen artırılmamıştır. Yüksek enflasyonun geçimi iyice zorlaştırdığı bu günlerde, aileler çocukların ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmakta ve yeni bir evladın maddi sorumluluğundan çekinmektedir. Hükümet, sosyal devlet ilkesi gereğince ailenin enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında ezilmemesi için yükünü hafifletmek durumundadır. Aile kurumunun geleceğe güvenle taşınabilmesi için daha etkin reform ve daha ciddi teşviklere ihtiyaç vardır. Doğum yardımı için verilen meblağ makul bir seviyeye yükseltilmeli ve her yıl yeniden değerleme oranlarına göre artırılmalıdır.” dedi.

Türkiye'nin mutluluk raporu

Birleşmiş Milletler’in 149 ülke arasında yaptığı değerlendirmeyle belirlenen Dünya Mutluluk Raporu’nda Türkiye’nin, 11 basamak düşerek 104. sıraya gerilediğini belirten Demir, “Bu durum geleceğimiz açısından endişe vericidir. Toplumumuzu mutsuzluğa iten birçok etkenin yanı sıra aile kurumunun zarar görmesi ve evlilik oranlarının azalması bu faktörlerden biridir. Toplumu ruhen ve bedenen doyuran, sosyal hayatta huzur ve sükunu sağlayan aile kurumu mutlak surette korunmalı, aile bütünlüğü tesis edilmeli ve gençleri evliliğe teşvik edecek politikalar geliştirilmelidir. Ülkemizde yaşanan mutsuzluğun sebepleri araştırılarak acil önlemler alınmalı, maddi ve manevi huzursuzluğa sebebiyet veren sıkıntılara çözümler üretilmeli, her geçen gün değerlerinden biraz daha uzaklaştırılan yeni nesil, değerleri ile yeniden barıştırılmalıdır.” ifadelerini kullandı.

Elektrikte yeni bir düzenleme yapılmalıdır

Vatandaşın en çok şikayet ettiği konulardan olan elektrik faturaları ile ilgili hükümete tepki gösteren demir, “Yılbaşından itibaren konutlarda kademeli elektrik tarifesine geçildi. Böylece elektriğin birim fiyatına yapılan zam ilk kademe olarak belirlenen 150 kilowatt saate kadar yüzde 50, aşan kısım için yüzde 125 olarak belirlendi. Bu düzenlemede kademeli tarife için belirlenen aylık 150 kWh limiti yeterli değildir. Çünkü mesken abonelerinin yüzde 60’ı bu limiti aşmaktadır. Dört kişilik bir ailenin aylık ortalama elektrik tüketimi 230 kWh civarındadır. Öte taraftan belirlenen bu kota, birey sayısı daha fazla olan aileler için de aynen uygulandığından ciddi bir adaletsizlik doğmuştur. Sayaç okuma görevlilerinin 3-5 gün sayaçları geç okudukları, bu şekilde kotanın aşıldığı şeklindeki şikayetler de çok yaygın bir hal almıştır.  Halkın önemli bir kısmının temel ihtiyaçlarını karşılamada ve geçimlerini temin etmede bir hayli zorlandığı bir dönemde hangi gerekçeyle olursa olsun temel tüketim ürünlerine bu denli fahiş zam yapılması doğru değildir. Kademeli tarifeye göre yapılan faturalandırma ciddi mağduriyetlere neden olmaktadır. Dolayısıyla yeni bir düzenlemeye gidilmesi zaruridir. Bu kapsamda; zam oranı daha makul bir seviyeye çekilerek 150 kWh olan alt sınır en az 250 kWh olacak şekilde yeninden düzenlenmeli, faturalandırmada hane halkı sayısı dikkate alınarak mağduriyetlerin önüne geçilmelidir. Ayrıca alt gelir diliminde bulunan ve ödemelerde sıkıntı yaşayan vatandaşlarımıza verilen elektrik desteği artırılmalıdır.” dedi.

Rohingya Müslümanlarının geri dönüşü

Dış gündeme ilişkin konuşan Demir, açıklamasını şu ifadelerle noktaladı: “Faşist Myanmar yönetimi ve Budist çeteler tarafından soykırıma uğrayan Rohingya Müslümanlarından bir kısmı Bangladeş’e sığınmış ancak yerleştirildikleri adada toplumdan izole edilmişlerdir. Son günlerde Bangladeş yönetimince ülkeye sığınan Rohingya Müslümanlarının Myanmar’a geri gönderilmesi gerektiğine dair açıklamalar yapılmaktadır. Müslümanlara yönelik etnik ve dini soykırım gerçekleştiren Myanmar’da yaşanan askeri darbe bölgedeki insan hakları ihlallerinin daha da artmasına sebebiyet vermiştir.  Bu durumda Myanmar’a geri gönderilecek Müslümanların hayatları tehdit altında olacaktır.

Komşu ülkelere sığınan mülteciler, 30 bin Rohingya Müslümanını zulmen cezaevinde tutan ve en temel hak olan hayat haklarını tehdit eden Myanmar yönetiminin olmayan insafına terk edilmemelidir. Mültecilerin geri dönüşü için öncelikle gerekli güvenli ortam oluşturulmalıdır. Ülkede Müslümanlara karşı etnik ve dini soykırım suçu işleyenlerin cezalandırılması, Müslümanların gasp edilen toprakları ile birlikte temel hak ve hürriyetleri iade edilerek güvenliklerinin garanti altına alınması sağlanmalıdır.”