Kyoto Protokolü dünyaya iklim değişikliğiyle mücadelenin yol haritasını miras bıraktı
Atmosferdeki sera gazı artışını önlemek amacıyla 1997'de kabul edilen Kyoto Protokolü, taraf ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede farkındalık kazanmasını sağlarken aynı zamanda Paris Anlaşması için bir yol haritası sundu.
Atmosferdeki sera gazının azaltılması amacıyla hazırlanan ilk uluslararası anlaşma olan Kyoto Protokolü, Japonya'nın Kyoto kentinde 1997'de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin 3'üncü Taraflar Konferansı'nda (COP) imzalandı.
Protokol, gelişmiş ülkelere 2012'ye kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 5 azaltma yükümlülüğü getirdi. Çin'in de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin ise yalnızca yıllık emisyon envanteri sunmaları yeterli görüldü.
ABD 1998'de protokolü imzalasa da Senato'nun onaylamaması ve 2001'de dönemin ABD Başkanı George W. Bush'un anlaşmadan çekildiklerini açıklaması üzerine, protokol ülkede hiç uygulanmadı.
Bush, çekilme kararını "ABD halkının ve işçilerinin refahını korumak için görevlendirilmiş ABD Başkanı olarak, milyonlarca vatandaşımızı işsiz bırakacak güvenilmez bir uluslararası anlaşmaya milletimizi teslim etmeyeceğim." sözleriyle duyurdu.
Protokol, yeterli sayıda ülkenin onayıyla ancak 2005'te yürürlüğe girdi
COP7, COP8 ve COP9'un yapıldığı 2001-2003 yılları, Kyoto Protokolü'nün teknik ayrıntılarını belirlemek ve tarafları nihai bir küresel anlaşmaya ikna etmeye çalışmakla geçti.
Protokolün yürürlüğe girebilmesi için bunu onaylayan ülkelerin 1990'da atmosfere saldıkları karbon miktarının yeryüzündeki toplam emisyon miktarının yüzde 55'ini oluşturması gerekiyordu.
Yeterli sayıda gelişmiş ülke onaylamadığı için protokol 2004’e kadar yürürlüğe girmedi. Protokolün resmen yürürlüğe girmesi ise Rusya'nın katılımıyla ancak 2005'te mümkün oldu.
COP11, COP12, COP13 ve COP14 zirvelerinin düzenlendiği 2005-2008 yılları Kyoto Protokolü'nü kabul etmeyen ülkelerle müzakereler, emisyon azaltma çabaları ve çeşitli fon çalışmalarıyla geçti.
Protokolün, 2008-2012 yıllarındaki 1. Taahhüt Dönemi'nin sona ermesiyle birlikte işlevini tamamladığı ve bunun yerini küresel bir iklim anlaşmasının alması gerektiği tartışılmaya açıldı.
"Danimarka metni" krizi
Ülkelerin Kyoto Protokolü sonrası dönemi görüşmek ve yeni bir küresel iklim anlaşması üzerine çalışmak amacıyla toplandığı 2009'daki COP15'te "Danimarka Metni" krizi yaşandı.
İngiltere, ABD ve Danimarka'nın temsilcilerinin üzerinde çalıştığı ve daha çok gelişmiş ülkelerin yararına uygulamaları öngören bir anlaşmanın taslağı olan "Danimarka Metni"nin basına sızması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki güven sorunlarını yeniden gündeme getirdi.
Doha'da 2012'de düzenlenen COP18'de ise iklim değişikliğiyle mücadeledeki başlıca küresel anlaşma olan Paris Anlaşması'nın tohumları atıldı ve anlaşma 2015'teki COP21'de imzalandı.
Kyoto Protokolü, 2020'de yerini büyük ölçüde Paris Anlaşması'na bıraktı ve küresel ölçekte iklim değişikliğiyle mücadelenin ana referans metni Paris Anlaşması olarak değerlendirilmeye başlandı.
Protokol, küresel ölçekte sera gazı artış trendini tersine çevirecek kadar etkili olmasa da taraf ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede farkındalık kazanması ve Paris Anlaşması’nın yol haritası olarak işlev görmesi açısından önem taşıyor.
Protokolün beklenen etkiyi gösterememesine, sera gazı üretiminde en üst sıralarda yer alan ABD'nin kendi karbon politikalarını uygulaması, gelişmiş ülkelerin yalnızca tek tip taahhütlere bağlı kalması ve gelişmekte olan ülkelerin ortaya konulan hedefleri yerine getirememesinin sebep olduğu değerlendiriliyor.
Paris İklim Anlaşması
Bir günde küresel nitelikte en fazla imza toplayan ve bugün 190'dan fazla ülkenin imzasını taşıyan Paris Anlaşması, iklim değişikliğiyle mücadelede çok sayıda bağlayıcı kurallar içermesi nedeniyle önem taşıyor.
Kasım 2016'da yürürlüğe giren anlaşmanın ana hedefini, küresel ortalama sıcaklık artış limitinin yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 2 derece sınırlandırılması oluşturuyor.
Türkiye, Paris Anlaşması'nı Nisan 2016'da New York'ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni'nde 175 ülke temsilcisiyle imzaladı.
ABD Başkanı Trump'ın Paris Anlaşması'ndan çekilme kararı
Paris İklim Anlaşması'nın en güçlü taraflarından ABD'nin Başkanı Donald Trump, Haziran 2017'de ülkesinin anlaşmadan çekileceğini duyurdu.
Trump, selefi Barack Obama döneminde imzalanan anlaşmanın iklim değişikliğiyle mücadeleyi değil, diğer ülkelere ABD'ye karşı ekonomik avantaj kazandırmayı amaçladığını söyledi.
Başkan Trump, ayrıca küresel ısınmayı "ABD sanayisinin rekabet gücünü azaltmak isteyen Çin'in uydurması" olarak tanımladı.
Anlaşmadan çekilme kararının ardından Trump'a, ülkesi ve dünya liderlerinden çok sayıda tepki geldi.
Küresel ısınmayı tetikleyen karbondioksit üretiminde Çin'den sonra ikinci sırada yer alan ABD'nin anlaşmadan çekilmesi, anlaşmanın geleceğinin sorgulanmasına yol açtı.
Her ne kadar 2021'de göreve gelen eski Başkan Joe Biden'ın imzaladığı başkanlık kararnamesiyle ABD yeniden Paris Anlaşması'nın tarafı olsa da Başkan Trump, ikinci döneminde BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e yazdığı mektupla anlaşmadan çekildiğini bildirdi.



