İşgalden zafere: Afganistan İslam Emirliği

Afganistan, Jeostratejik konumu nedeniyle tarih boyunca imparatorlukların, yakın tarihte ise emperyalist devletlerin hedefinde olmuştur.

İşgalden zafere: Afganistan İslam Emirliği

Zor iklim koşulları, dağlık ve engebeli coğrafi yapısının yetiştirdiği güçlü ve özgürlüğüne düşkün Afgan insanı, küresel güç olmak isteyen işgalci devletler karşısında direniş yolunu seçmiştir.

Hazreti Osman döneminden itibaren İslam ile tanışmaya başlayan Afgan halkı, zaman içerisinde İslam kültürünü fıtri yapısıyla mezcederek "mücahit bir toplum" inşa etmiştir.

Dünyanın en yüksek sıra dağlarından olan ve 800 kilometre boyunca uzanan Hindukuş, Büyük İskender, Sasaniler ve Moğollar gibi kendi zamanlarının büyük güçlerine karşı doğal set oluşturarak adeta Afgan halkına siper olmuştur.

Yakın tarihte ise Büyük Britanya İmparatorluğu, Sovyetler Birliği son olarak da ABD, Müslüman Afgan milleti karşısında hezimeti yaşamıştır.  Bu nedenledir ki Afganistan, Graveyard of Empires (İmparatorluklar mezarlığı) lakabıyla anılmıştır.

Sömürgeci anlayışa sahip SSCB ve ABD'nin peşi sıra Afganistan'ı işgaliyle ülke ağır darbeler almıştır. Bu süreçte milyonlarca insan katledilmiş ve sakat kalmıştır. Ülkenin alt ve üst yapısı tamamen çökmüş, Afganistan dünyanın en yoksul devletlerinden biri haline gelmiştir.

Afganistan'a yönelik emperyalist emeller ve mücahit hareketlerin ortaya çıkışı

Asya kıtasının kalbinde yer alan Afganistan Çin, Rusya, İran, Pakistan ve Orta Asya Türk devletlerinin arasında yer alıyor. Hint Alt Kıtası ve Orta Doğu açılan yolların kavşağında yer alan Afganistan, 19. Yüzyılda İngiltere'nin en önemli sömürgesi Hindistan'ın korunması için hayati bir öneme sahipti. Sıcak denizlere inme hayali içindeki Çarlık Rusya'ya karşı Afganistan'ı hakimiyeti altına almak için harekete geçen İngiltere, 1863 yılında Afganistan'ı işgal etti. İngiliz işgalindeki ülkede yaşanan iç savaş ve ayaklanmalar nedeniyle çok sayıda Müslüman hayatını kaybetti.

İngiliz işgalindeki Afganistan'da bağımsızlık mücadelesi hiçbir zaman bitmedi. Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce Afganistan kralı olan Habibullah Han, İngiltere'den bağımsızlık talep eder, İngilizlerin buna karşı çıkması üzerine daha önceki savaşların bir devamı sayılan 3. İngiltere-Afganistan Savaşı yaşanır. Bu savaşta İngilizler yenilir ve 3 Haziran 1919 tarihinde yapılan anlaşma neticesinde İngiltere Afganistan'dan çekilir. Anlaşmanın yapıldığı gün Habibullah Han çadırında silahla vurularak öldürülmüş halde bulunur. Habibullah Han'ın yerine geçen oğlu Emanullah Han, İngiltere'nin Hindistan genel valisine mektup yazarak tek taraflı olarak Afganistan'ın bağımsızlığını ilan eder.  Bu durum üzerine Afganistan ile İngiltere arasından yeniden savaş meydana gelir. Bu savaşta da İngiliz ordusu Afganlara yenilir.  Böylelikle 8 Ağustos 1919 tarihinde yapılan Revalpindi Anlaşması ile Afganistan bağımsızlığını kazanır. Afganistan, halkının verdiği bağımsızlık savaşı ile işgalden kurtulan ilk Müslüman devlet olarak işgal altındaki diğer İslam ülkelerine örnek olur.

Emanullah Han 1919'da yönetimin başına geçtikten sonra Ruslarla bir dostluk anlaşması yapılmış ve her iki devlet birbirlerinin hürriyetine ve haklarına saygılı olacaklarına dair söz vermişlerdir. Ancak Rusya kısa zamanda sözünden dönmüş ve anlaşmanın maddelerine aykırı hareket etmeye başlamıştır.

Emanullah Han, Batı kültür ve sistemini çeşitli hile ve yutturmacalarla Afganistan'a taşımak isteyince Müslüman halk tepki göstermiş zamanla bu tepkilerin dozajı artarak kanlı isyanlara dönüşmüştür. Neticede Emanullah Han, yerine savunma bakanı Nadir Han'ı bırakarak İtalya'ya kaçmıştır.

Nadir Han, İngilizlerin yardımıyla isyanları bastırmışsa da 1933'te öldürülmüş, yerine oğlu Zahir Şah getirilmiştir. 1933'ten 1973'e kadar 40 yıl sürekli padişahlık yapan Zahir Şah, başbakanı olan ve Ruslarla çok iyi anlaşabilen kayınpederi Davut Han tarafından kansız bir darbeyle tahtan indirilerek İtalya'ya sürgün edilmiştir.

Ülkeye cumhuriyet rejimini getirdiğini iddia eden Davud Han, kendisini ülkenin hem başbakanı hem de cumhurbaşkanı olarak ilan etmiştir. Ancak bu hükümdarlığı uzun sürmemiş, 1978'de demokratlar olduklarını söyleyen bir grup tarafından ihtilal yapılmış ve Davut Han ailesiyle birlikte tevkif edilerek idam edilmiştir. Yeni demokratik Afganistan Cumhuriyetine sahip olan ihtilal konseyi arasında görev bölümü yapılarak Muhammed Nur Terakki ihtilal konseyinin başına getirilmiştir. Bu darbe konseyi, Hafız Âmin, Babrak Karmal ve General Abdulkadir gibi üyelerden oluşuyordu.

İktidar hırsından dolayı kendi aralarında dahi anlaşamayan bu üç isim, gün geçtikçe halka yönelik baskı ve zulümlerini artırıyor ve ülkeyi Rusların kontrolüne sokmak istiyorlardı. Olup biteni sessizce izleyen ve içine sindiremeyen Müslüman halk, gizli gizli örgütlenmeye başlayarak cihada hazırlanıyordu. Aslında Müslümanların cihat faaliyetleri yeni değildi, Zahir Şah döneminde başlamıştı ancak o yılarda yapılan cihat kalem ve irşattan ibaretti.

Sovyetler Birliği işgali ve mücahitlerin direnişi

1978'lere gelindiğinde mücahitler daha da güç kazanmış ve artık varlıkları herkes tarafından bilinmeye başlanmıştı. Ayrı ayrı guruplar halinde çalışan mücahitler, 1979 Mart'ında 28 eyaleti ele geçirmişti. Bu dağınıklığın kayıplarını gören İslâmî hareketler 1979 Ağustos'unda bir araya gelip 'İslâm Birliği'ni oluşturarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Yapılan bu anlaşmayı tehdit olarak gören Rusya, uzman ve müşavir adıyla Rus asker ve subayları yavaş yavaş Afganistan'a yerleştirmeye başlamıştır. 1979 Eylül'ünde Hafız Âmin bir darbeyle Terakki'yi öldürmüştür. Amin'in izlemiş olduğu politika, mücahitlere karşı son derece yumuşak davranarak İslâmî yönelimi önlemeye çalışmak olmuş ancak çıkarmış olduğu genel afla bile bunu sağlayamamıştır. Bir taraftan halk cepheye koşarken diğer taraftan ordudan subay ve askerler kitleler halinde mücahitlere katılmışlardır.

Olaylara daha fazla seyirci kalamayan Sovyetler Birliği, 24 Aralık 1979'da Afgan yönetimine resmen el koyarak Amin'i öldürtmüştür. Babrak Karmal ülkede bulunmamasına rağmen 1 Ocak 1980'de devrim konseyine getirilmiş, Moskova'dan dönünce de Sovyetler tarafından kurulan yönetimin başına getirilmiştir. Böylelikle Sovyetler, Afganistan'ı resmen işgal etmeye başlamıştır.

Ruslar Afganistan'da 10 yıl boyunca 100 binden fazla asker bulundurdu, içerdeki yerli işbirlikçileriyle mücahitlere karşı koyma ve halkın desteğini alma konusunda başarılı olamadılar. Hükümet şehir merkezlerinde hâkimiyet sağlarken, mücahitler kırsal kesimde hâkimiyet sağladı. Komünist yönetime karşı güç yetiremeyen birçok İslâmî grup İran, Pakistan ve çevre İslâm ülkelerine gidip daha önce oralara göç etmiş Afganlılardan destek aldılar.

Gorbaçov'un deyimiyle Afganistan Ruslar için "kanayan yara" olmuştur. Afgan mücahitlerine karşı hezimete uğrayan SSCB, 1986'dan itibaren yenilmez ordu diye anılan Kızıl Orduyu geri çekmeye başladı. Kızıl Ordunun geri çekilmesinden sonra Babrak Karmal indirildi ve yerine Muhammed Necibullah getirildi. Nihayet Ruslar bu yöntemlerin hiçbirinin işe yaramadığını gördü. Afganistan'ın Kabil vilayeti dışında bütün bölgelerin mücahitlerin kontrolüne geçtiğini görünce Mayıs 1988 tarihinde geri çekilme kararı alarak askerlerini geri çekmeye başladı. Necibullah, mücahitlerle uzlaşma yoluna gitmeye çalıştıysa da mücahitler anlaşmayı kabul etmediler. Necibullah'ın en önemli komutanı olan Özbek asıllı Raşid Dostum, Cemiyet-i İslâmînin silahlı kanat lideri Ahmed Şah Mesud'la anlaştıktan sonra Mücahitler 17 Nisan'da Kabil'i ele geçirdi. Böylelikle Afganistan'da 24 Mayıs 1979'da başlayan SSCB işgali 17 Mayıs 1992'de fiilen sona ermiş oldu.

Sovyetler Birliği 1989 yılında Afganistan'da çekilmesine rağmen Rusların desteklediği Necibullah, 1992 yılına kadar Kabil'deki hükümetin başında kalmayı başardı. Afganistan'ın başkenti Kabil'in mücahitler tarafından ele geçirilmesi ile birlikte Afganistan'ın yönetimi tamamen mücahitlerin eline geçti. Mücahit gruplar tarafından Burhaneddin Rabbani Cumhurbaşkanlığı görevine getirildi.

Afganistan işgaline karşı farklı cephelerde savaşan farklı etnik grup ve mezhebe mensup mücahitlerin yeni dönemde aralarındaki ihtilaf ve mevzi kapma mücadelesi ülkede yeni bir iç savaşa neden oldu.

Peşaver Antlaşması ile kurulan yeni geçici hükümet, SSCB ile savaşan en büyük mücahit gruplardan Hizbi İslami tarafından tanınmadı. Afganistan'daki kurumlar henüz işlevsel hale gelmeden başlayan iç çatışmalar ülkede yıkım üstüne yıkım yaşanmasına neden oldu.

Afganistan'daki iç çatışmalar 1996 yılında Taliban'ın Afganistan yönetimini ele alıncaya kadar devam etti.

Taliban Hareketinin ortaya çıkışı ve iktidar oluşu

Afganistan'da iç çatışmalar devam ederken 1994'te Peştunların yoğun olarak yaşadığı Kandahar bölgesinde Diyobend Medresesi'ne bağlı Molla Muhammed Ömer liderliğinde medrese öğrencileri Taliban Hareketini kurdu.

Çatışmalardan bıkan halk, yeni ortaya çıkan Taliban'a ilgi gösterdi. Kısa süre içerisinde Pakistan'da medreselerde eğitim gören çoğu Afganistanlı 15 bin öğrenci Taliban saflarına katıldı.

Taliban yeni kurulan bir hareket olmasına rağmen çok hızlı bir şekilde büyüdü ve etkinlik alanını genişletti. 3 Kasım 1994 tarihinde saldırıya geçen Taliban, Kandahar vilayetini ele geçirdi. İlerleyişini sürdüren Taliban, Ocak 1995'e kadar 12 şehri ele geçirdi. Birçok kent savaşmadan Taliban'a teslim oldu.

1995 yılının başlarında başkent Kabil'e yönelen Taliban Hareketi, başkenti ele geçiremedi. 5 Eylül'de Taliban, Afganistan'ın önemli kentlerinden olan Herat'ı ele geçirdi.

Taliban'ın ülke genelinde ilerleyişi devam ederken eski mücahit komutanlarından olan Ahmet Şah Mesut, 26 Eylül'de Kabil'deki birliklerini geri çekti. Taliban 27 Eylül'de Afganistan'ın başkenti Kabil'i ele geçirdi.

Taliban, başkent Kabil'i ele geçirdikten sonra Afganistan İslam Emirliği'ni ilan etti. Taliban, her ne kadar Kabil'i ele geçirse de bu dönemde ülkenin tamamına hâkim olamadı, ülkenin kuzeyi "Kuzey İttifakı"nın elinde kalmaya devam etti.   

Molla Ömer'in liderliğinde kurulan yeni yönetim, Hanefi İslam hukuku ve Maturidi akaid usullerine göre bir yönetim modeli inşa etmeye çalıştı.

1995 ile 2001 tarihleri arasında devam edem Birinci Taliban döneminde, İslam Emirliği'nin henüz devlet tecrübesine sahip olamaması ve Batılı medyanın olumsuz algı operasyonları nedeniyle dünya genelinde Taliban'a karşı bir kara propaganda başlatıldı.

Bu dönemde de iç çatışmalar devam etti. 1998 yılına gelindiğinde ülke topraklarının yüzde 10'u hala Taliban'ın kontrolünde değildi. Ülkede tam bir hakimiyetin olmaması Taliban'ı sürekli bir silahlı çatışma zemininde tuttu.

11 Eylül olayları ve ABD'nin Afganistan'ı işgali

2000 binli yıllara gelindiğinde başta ABD olmak üzere Batılı müttefikler, Taliban'ı El Kaide'ye destek vermekle suçlamaya başladı. ABD, 1998 yılında Kenya ve Tanzanya'da gerçekleşen saldırılarından El Kaide'yi sorumlu tutarak Taliban'dan Üsame Bin Ladin'i kendilerine teslim etmesini istedi. Taliban, ABD'nin bu isteğini reddetti.

Aralık 2000'de ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Taliban yönetiminin Üsame Bin Ladine sığınak sağladığını iddia ederek aldığı 1333 Sayılı Kararla Afganistan'a çeşitli yaptırımlar uyguladı.

11 Eylül 2001 tarihinde ABD'de kaçırılan 4 uçakla New York'taki Dünya Ticaret Merkezinin ikiz kuleleri ve Pentagon hedef alındı. Saldırılarda 2996 kişi öldürüldü.

Saldırılardan El Kaide'yi sorumlu tutan ABD, El Kaide'ye destek verdiğini iddia ederek Taliban yönetimindeki Afganistan'a savaş açtı.

7 Ekim'de ABD öncülüğündeki koalisyon uçakları Afganistan'ı bombalamaya başladı. Afganistan'daki Kuzey İttifakı'nın ve takımlar halinde ABD ve koalisyona dahil olan devletlerin askerlerinin de karadan yaptığı saldırıları sonucu ülke yeniden işgale uğradı. 13 Kasım'da Taliban'ın Kabil'den çekilmesiyle Afganistan'daki Taliban iktidarı resmen sona erdi.

Afganistan'ın ABD tarafından işgalinin ardından yeni yönetimin başına Hamid Karzai getirildi.

Taliban'ın yeniden güç kazanması ve zafere giden süreç

ABD öncülüğündeki koalisyonun ve Kuzey İttifakı'nın saldırıları ile yönetimi bırakmak zorunda kalan Taliban, emperyalizme karşı asıl ve kurumsal mücadelesini yeni dönemde verdi.

Afganistan'ın Sovyetler Birliği işgaline karşı çeşitli mücahit gruplar farklı bölgelerde mücadele ederken ABD işgaline karşı direnişi tek başına Taliban gerçekleştirdi.

1994 yılında Taliban hareketi kurulduktan sonra nasıl hızlı bir şekilde etkin olmuşsa ABD işgaliyle ağır darbe alan Taliban aynı hızda toparlanarak mücadele sahasına geri döndü.  

Mayıs 2003'te Taliban hareketi, işgalci ABD'yi Afganistan topraklarından kovmak için savaşa hazır oldukları mesajını verdi. 2004 yılında ise Taliban lideri Molla Muhammed Ömer, ABD'ye ve kuklalarına karşı cihad ilan ettiklerini duyurdu.

İşbirlikçi hükümetin ve ülkede bulunan ABD askerlerinin Afgan halkına karşı olan sert tutumu, ülkede işgalcilere karşı öfkeyi büyütürken Taliban'a olan sempatiyi ise artırdı.

29 Mayıs 2006'da Kabil'de ABD askeri konvoyuna ait bir araç kontrolünü kaybederek on iki sivil araca çarpması sonucu bir kişi öldü ve altı kişi yaralandı. Çevredeki kalabalığın öfkelenmesiyle bütün gün süren ve 20 ölü, 160 yaralıyla sonuçlanan olaylar Afgan halkının ABD'ye olan tepkisinin tipik örneklerinden birini oluşturuyordu.

Taliban mücahitlerinin işgalci ABD'ye karşı artan saldırıları karşısında dönemin ABD Başkanı Barack Obama, 2009 yılında Afganistan'daki işgalci asker sayısını 140 bine çıkardı. İlerleyen süreçte ABD'nin Afganistan'da asker sayısını artırmasının da kendilerine bir fayda sağlamadığı görüldü.

İşgalci ABD'nin tarihindeki en uzun savaş olarak kayıtlara geçen Afganistan işgalinin ABD'ye maliyeti yaklaşık 1 trilyon dolar oldu. Bu süre içerisinde resmi rakamlara göre 2 bin 300'den fazla işgalci asker öldürüldü. 2019 yılında açıklamada bulunan dönemin Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani, son 5 yılda 45 bin Afgan askerinin öldüğünü söylemişti.

Taliban ile o günkü Afganistan hükümeti arasında müzakere çalışmaları 2011 yılında başlamış ancak herhangi bir mesafe katedilmemişti. 2016 yılında tekrar başlayan müzakerelerde Taliban, Afgan hükümetinden ziyade ABD'den tavizler koparmaya çalışmıştır. Taliban müzakerelerdeki önceliğini işgalci ABD askerlerinin Afganistan topraklarını terk etmesi üzerine yoğunlaştırmıştır.

Obama'dan sonra ABD başkanı seçilen Donald Trump, Taliban ile müzakereleri yoğunlaştırmış nihayetinde Şubat 2020'de Taliban ile ABD arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmaya göre Afganistan'da kalan ABD askerleri tamamen ülkeden çekilecekti.

Taliban ile ABD arasında müzakereler devam ederken geniş halk desteği alan mücahitler, bir bir Afganistan vilayetlerini ele geçiriyordu.

Ocak 2021'de ABD başkanı seçilen Joe Biden da selefi Trump'ın yaptığı anlaşmanın arkasında olduğunu belirterek "Bir kuşak Amerikalıyı daha Afganistan'daki savaşa göndermeyeceğim" demişti.

Afganistan İslam Emirliği yeniden kuruldu

Hem masa da hem de sahada etkili mücadele eden Taliban, Afganistan'ın önemli kentlerini ele geçirdikten sonra 15 Ağustos 2021 tarihinde başkent Kâbil'e girdi. Taliban'ın başkente girişi ile kukla Cumhurbaşkanı Eşref Gani ülkeyi terk ederek Birleşik Arap Emirlikleri'ne sığındı.

İkinci kez Afganistan İslam Emirliğini ilan eden Taliban büyük mücadele ve bedellerin ardından 20 yıl sonra ABD'nin işgalini sona erdirerek büyük bir zafere imza attı.

Uzun yıllar mücadele, azim ve sabırla sürdürdüğü cihadı zaferle taçlandıran Müslüman Afgan halkının bir daha işgallerle mücadele etmek zorunda kalmamasını diliyoruz. (İLKHA)