BAE, Cezayir ve Tunus'a bir 'Sisi' arıyor

BAE politikasında önemli olanın, ülkelerin yıkılışı değil, İslamcıların iktidara ulaşmasını sağlayacak dürüst bir sistem tarafından yönetilmemesidir. Bu sebeple Tunus ve Cezayir'i hedefine aldı.

BAE, Cezayir ve Tunus'a bir 'Sisi' arıyor

BAE, medyası, finansal ve hatta askeri gücüyle Arap Baharı'nın kaleleriyle mücadele için büyük bir enerji harcadı. Büyük oranda Mısır, Yemen ve Libya'ya odaklanan BAE, coğrafi olarak kendisinden uzak Mağrip ülkelerinden Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya'da da yıkıcı ve istikrarsızlaştırıcı politikalarını uyguladı.

BAE, Arap Baharı sürecinde demokratik açılımlar yapan Fas, Tunus ve Cezayir'de kontrolü sağlamak ve mutedil İslami hareketlere karşı savaşmakta zorlanmasının ardından söz konusu ülkelerde nüfuzunu artırabilmek ve söz konusu hareketlerin iktidara gelmesini engellemek için yatırımlar yaptı, siyaset ve medyadaki bazı etkin isimleri destekledi.

Libya'da yaşananlara baktığımızda BAE'nin başarmak istediklerinin trajik bir örneğini görmek mümkün. BAE politikasında önemli olanın, ülkelerin yıkılışı değil, İslamcıların iktidara ulaşmasını sağlayacak dürüst bir demokratik sistem tarafından yönetilmemesi olduğu anlaşılıyor.

Libya'da 2014'te yapılan tartışmalı seçimin ardından darbe girişimde bulunan Halife Hafter, BAE'nin büyük desteğini aldı. Darbe girişiminin ardından Hafter ile yakın ilişkiler geliştiren BAE, bu muhteris generalin ülkenin tamamını ele geçirmesi için koşulsuz ekonomik, diplomatik ve askeri destek sağladı.

Nahda Hareketi ve Kays Said'in kazanması BAE'nin Arap Baharı'nın beşiğindeki yenilgilerinden oldu

Tunus, Arap Baharı'nı yaşayan ülkelerde, Zeynel Abidin Bin Ali’nin iktidarı bıraktığı 14 Ocak 2011 devrimi sonrasında demokratik sistemin bir modeli haline geldi. İslami eğilimi olan Nahda Hareketi de BAE'nin desteklediği partilere karşı devrim sonrası yapılan seçimlerde birinci parti olarak seçildi. Bu durum BAE'nin izlediği yıkıcı ve istikrarsızlaştırıcı politikaya ters düştü.

Nahda'nın zaferi ve 2019'da düzenlenen cumhurbaşkanı seçimini karşı devrimin adayı medya patronu Nebil el-Karvi'ye karşı, devrimi destekleyen bağımsız aday Kays Said'in büyük bir çoğunlukla kazanması da BAE'nin Arap Baharı'nın beşiğindeki yenilgilerinden biri oldu.

Başta Nahda Hareketi olmak üzere devrimi destekleyen partiler, BAE tarafından finanse edildiği belirtilen ve Arap dünyasında "elektronik sinekler" olarak adlandırılan troller ile bazı kesimler tarafından güçlü bir saldırı ve karalama kampanyasına maruz kaldı.

"MondAfrique" isimli internet sitesi 2018'de BAE istihbarat birimlerinin görevden alınan İçişleri Bakanı Lütfi İbrahim ile Tunus'un Cerbe Adası'nda gizli bir toplantı gerçekleştirdiğini ileri sürmüştü.

Toplantıda, "İbrahim'in Tunus'ta cumhurbaşkanlığına getirilmesini ve Nahda Hareketi'nin siyaset sahnesinden tamamen silinmesini amaçlayan" darbe planı hazırlandığı iddia edilmişti.

BAE'nin Tunus'ta İçişleri Bakanı üzerinden yürüttüğü darbe planının asıl amacının, "Tunus'ta İslami kanatta yer alan Nahda Hareketi Partisi'ni tamamıyla siyaset sahnesinden silerek, görevden uzaklaştırmak" olduğuna dikkat çekilmişti.

Tunus Eski Adalet ve İçişleri Bakan Vekili Gazi el-Ceribi de söz konusu iddialarının ardından yaptığı bir açıklamada, görevden alınan İçişleri Bakanı Lütfi İbrahim üzerinden, BAE'nin Tunus'ta planladığı darbe girişimine ilişkin iddiaları araştırdıklarını söylemişti.

Cezayir, "Müslüman Kardeşler, Katar ablukası ve darbeci Hafter kararlarında" BAE ile karşı karşıya geldi

BAE, Afrika kıtasının yüzölçümü olarak en büyük ülkesi ve aynı zamanda dünyanın en fazla petrol rezervine sahip ülkelerden biri olarak öne çıkan Cezayir'de de destek verdiği kesimleri ülkede güçlendirmek adına (propaganda araçlarının verilerine göre) milyarlarca dolar harcadığı, bunun yanında gayrimenkul, turizm, askeri, liman ve tütün ağırlıklı sektörlerde yatırım yaptığı söyleniyor.

Bu büyük yatırımlara rağmen, Cezayir-BAE ilişkileri ekonomik açıdan iyi sayılsa da Cezayir ülkede bağımsız karar vericiliğini BAE'nin müdahalesinden korumayı başardı. Cezayir ayrıca komşu ülkelerin iç işlerine karışmama ve krizlerin üstesinden gelmek için uzlaşma ve siyasi çözümler benimseme konusunda diplomatik geleneklerini sürdürdü.

Cezayir'in izlediği bu politika BAE, Mısır ve Suudi Arabistan ittifakıyla başta "Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın terör örgütü sayılmasını reddetmesi, Katar ablukasına karşı durması ve darbeci Hafter'in silahlandırılması" gibi konular olmak üzere birden fazla konuda karşı karşıya gelmesine neden oldu.

Cezayir'in bu tutumu, BAE ve müttefiklerini öfkelendirerek ellerindeki medya ve trolleri Cezayir'e saldırmak için harekete geçirdi.

AA