28 Şubat şeref madalyası-3 / Mücahid Haksever

Batı illerinde, doğuya oranla, asayişi bozacak olaylara pek rastlanılmıyordu. Olan olaylarda önemsiz olaylardı. Dolayısıyla kolluk güçlerinin yapacağı fazla bir iş de yoktu. Benim oraya gitmemle onlara iş, aş imkânı doğdu. Yeni gelen stajer bilumum tüm kolluk güçleri stajlarını ben de yapıyordu.

28 Şubat şeref madalyası-3 / Mücahid Haksever

Devletin resmi kuruluşu olan Diyanet’in resmi personeliydim. Ne hikmetse devletin(!) başka kuruluşları tarafından takip ve taciz ediliyordum. Dahası devletin tüm imkanları bu iş için seferber edilmişti.

Batı illerinde, doğuya oranla, asayişi bozacak olaylara pek rastlanılmıyordu. Olan olaylarda önemsiz olaylardı. Dolayısıyla kolluk güçlerinin yapacağı fazla bir iş de yoktu. Benim oraya gitmemle onlara iş, aş imkânı doğdu. Yeni gelen stajer bilumum tüm kolluk güçleri stajlarını ben de yapıyordu. Dolayısıyla devletin(!) kolluk güçleri benim köyü mesken edinmişlerdi. Biri gidiyor biri geliyordu. Öyle ki benden sorumlu bir adam(!) atamışlardı. M.S adındaki kişinin işi bendim. Beni hem takip ediyor hem de görüştüğüm insanlara beni kötülüyordu. Bir defasında Millî Gazete yazarı Merhum Mevlüt Özcan hocamızın yerine gitmiştim. Ben oradan çıkar çıkmaz oraya gitmişler. Beni onlara kötülemeye başlamışlar. Beni İslami kimliğimden dolayı kötülediklerinde başarılı olamayacaklarını anladıklarından, halkın hassas olduğu bir isimle beni kötülemişlerdi. Kürt olmam hasebiyle beni PKK’li olmakla itham etmişlerdi. Bazı insanlarda bunun işe yaradığını görünce bu defa herkeste bu taktiği denemeye başladılar.

Bu alçak zihniyet sahiplerinin bu iftiralarını duyunca çok sinirlendim. Sürekli peşimde oldukları için onlardan hesap sormak için onları bulmam zor olmadı. Yine bir gün bir pastahanede otururken onlardan ikisi her zamanki gibi karşımda oturdular. Onların olduğu masaya gittim. Çok da dolmuştum. Onlara bağırarak ve de kızarak dedim ki: İslami ne kadar örgüt ve cemaat varsa beni onlarla itham edebilirsiniz. Ama tamamen ayrı ve zıt görüşlerde olduğumuz yapılarla beni nasıl itham edersiniz. Siz ne kadar utanmaz insanlarsınız. Dedim Müslüman mısınız? Elhamdülillah dediler. Dedim ben de sizin gibi bir devlet memuruyum. Sizin kanunen beni takip etme yetkiniz yok, hadi amirleriniz istedi yaptınız. Kalbinizde zerre kadar iman yok mu? Hocam sakin ol falan diyorlardı. Ben onlara: ben şu an resmi bir kuruluş da memurum. Bu tacizleriniz devam ederse, istifa edip sizin yaptığınız gibi, gayri kanuni yollarla sizden intikamımı alırım. Allaha yemin ederim bunu yaparım. Bu sözü söyleyip oradan ayrıldım. Bu sözlerimden çok korkmuşlardı. Benden böyle bir tepki beklemedikleri açıktı.

Takip ve tacizler çığırından çıkmıştı. Arabamı yarım metreden takip ediyorlardı. Bazen sayıları ona varan adamlar çarşı merkezinde peşimden dükkân dükkan geziyorlardı. Yaptığım işlerin hiçbiri, kanun dışı olmadığı için kendilerince beni böyle cezalandırıyorlardı. Sonuçta devletin resmi bir imamıydım. Kurmuş olduğumuz Mevlana Derneği de resmi olarak açılan bir dernekti. Bu tacizler çoğalınca hiç umudum olmadığı halde bu adamları(!) mahkemeye şikayet ettim. Ama MS’nin ismi ve beni takip eden arabaların plakaları dışında elimde hiçbir belge ve kanıt yoktu. Çünkü beni takip eden adamların hepsi sivildi. Üzerlerinde onları tanıtıcı hiçbir bilgi, belge ve kanıt yoktu. Mahkeme bir süre sonra düşündüğüm gibi karar verdi. Kararda beni takip ve taciz eden bu kişilerin kendi işlerini yaptıkları yazıyordu. O döneme ait şeref madalyalarımdan bir tanesi bu mahkeme kararıdır. O günden beri saklıyorum.

Hikayenin devamı bir dahaki yazımızda inşallah. Bir dahaki yazımızda buluşuncaya dek, Allah’a emanet olun.

Mücahid Haksever / Habernas