HÜDA PAR'dan haftalık gündem değerlendirmesi

HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan açıklamada; işten çıkarmalar, büyük kayıplarla biten öğretim yılı, mesleki teknik liseler, siyasetçi, mafya ve medya sarmalında kaybolan ahlak, hukuk içerisinde kalabilen kolluk, Libya konulu Berlin konferansı ve mülteciler sorunu gibi iç ve dış gündemin öne çıkan konuları değerlendirildi.

HÜDA PAR'dan haftalık gündem değerlendirmesi

HÜDA PAR Genel Merkezi; işten çıkarmalar, biten eğitim-öğretim yılı, mesleki teknik liselerin durumu, siyasetçi, mafya ve medya sarmalı ile kolluk kuvvetlerinin hukuk içerisinde kalması zorunluğu gibi iç gündemin öne çıkan konularını değerlendirdi.

İŞTEN ÇIKARMALAR ÖNLENMELİDİR

1 Temmuz itibariyle pandemi kaynaklı yasaklar bitecek ve kademeli normalleşmede yeni bir evreye girilecektir. Pandeminin büyük oranda etkilediği ekonominin de normalleşmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.  Normalleşme ile birlikte işten çıkarma yasağı ve kısa çalışma ödeneği süresinin son bulacak olması, kanayan yara olan istihdam sorununu yeniden gündeme getirmiştir. Ekonomide toparlanma uzun bir zaman alacaktır. İşçi temsilcilerine göre işverenler, işçi çıkarmak için yasakların kalkmasını beklemektedir. Resmi verilere göre işsizlik oranı %13,9’a ulaşmıştır. Yeni işten çıkarmalar olursa işsizlik, ciddi bir buhrana dönüşecektir.

Sürecin tetiklediği daralma ve zorlaşan şartların neden olduğu ekonomik krizin aşılması, yeni ve güçlü tedbirleri zorunlu kılmaktadır. Ekonomide büyüme rakamlarının konuşulduğu mevcut koşullarda muhtemel olumsuzluklara karşı kanuni düzenlemeler de dâhil, her türlü önlem ivedilikle alınmalıdır. Hayatı kolaylaştırmayan, istihdam imkânları da oluşturmayan ölü yatırımlar yerine istihdamı artırıcı yatırımlara yönelmek hayati önemdedir.

ÖĞRETİM YILI BÜYÜK KAYIPLARLA BİTTİ

18 milyondan fazla öğrenci, görmedikleri eğitim ve öğretimin sanal karnesini aldı. Yaklaşık 1,5 yıl yüz yüze eğitim neredeyse hiç olmadı. Her ne kadar bazı kademelerde kısa süreli yüz yüze eğitim yapılmaya çalışıldıysa da verim alınamadı. Bakanlık bu süreçte açığı, online eğitim ile kapatmaya çalıştıysa da başarı sağlanamadı. Açığı kapatmak için 5 Temmuz’dan itibaren telafi eğitimi yapılacağı ifade edildi. Ancak bu mevsimde öğrencilerin bir kısmı köyde, tarlada ve inşaatlarda, bir kısmı da aileleri ile birlikte tatilde olacaktır. Kalan az bir kısmı ancak telafi eğitimine devam edebilecektir. Mevsimsel sorunlar da ciddi bir engel teşkil edecektir. Bunun yerine Eylül ayında, kayıp yılı da kapsayacak şekilde geniş kapsamlı bir program yapılması daha isabetli olacaktır.

MESLEKİ TEKNİK LİSELERE AĞIRLIK VERİLMELİDİR

Bu hafta sonu yaklaşık 2 milyon 6 yüz bin kişi YKS’ye girdi. Her yıl sınava giren öğrenci sayısı artarken istihdam alanları ise daralıyor. Genç işsizlik oranları %26 civarındadır. Bunların önemli bir kısmı da üniversite mezunudur. Bu soruna acilen el atılmalıdır. Üniversiteler kurulurken mezunlar için istihdam alanlarının oluşturulması da düşünülmelidir.  Ayrıca üretim sektörünün ihtiyacı da dikkate alınarak mesleki teknik liselerin açılmasına ağırlık verilmelidir. Bununla birlikte üniversitelerdeki yığılmaların önüne geçmek için sınav odaklı eğitim sistemi sorgulanmalı, sınav için eğitim anlayışından, hayat için eğitim anlayışına geçiş mutlaka sağlanmalıdır.         

SİYASETÇİ, MAFYA VE MEDYA SARMALINDA KAYBOLAN AHLAK

Suç örgütleri, siyaset ve medya ilişkilerine dair ortaya atılan iddialar gündemi meşgul etmeye devam etmektedir. Ardı arkası kesilmeyen bu ciddi ithamlar, varlık amacı topluma hizmet sunmak, huzur ve barışı tesis etmek olan siyaset kurumunun itibarını her geçen gün daha da zedelemektedir. Öte taraftan toplum adına yasama yürütme ve yargı erklerini denetlemek gibi bir toplumsal sorumluluk taşıması gereken medya kuruluşları ile gazetecilerin isimlerinin bu kirli ilişkiler ağına karışması medya ahlakı ve basın sorumluluğu adına esef vericidir. Bugüne kadar bu ciddi iddialar hakkında elle tutulur bir soruşturmanın açılmamış olması ise ayrı bir garabettir.

Siyasetin de medyanın da toplumsal değerlere hizmet edebilmesi ve sorunların çözümüne katkı sağlayabilmesi için genel ahlaki ve manevi değerlerimize bağlı kalmaları bir zorunluluktur. Toplumu kin ve düşmanlığa sevk etmekten; rant, çıkar ve şaibeli ilişkilerden uzak kalmak, iki mesleğin de vazgeçilmez gereğidir. Öte taraftan kamusal görev icra eden basın mensuplarının şiddet eylemlerine maruz kalması da kabul edilemez. Bu anlamda Kocaeli'nin Dilovası ilçesinde bir basın çalışanının saldırıya uğraması esef verici bir olaydır. Basın mensuplarının meşru ve ahlaki dairede kalması gibi, basın özgürlüğünün temin edilmesi de toplumsal bir sorumluluktur.

HUKUK İÇERİSİNDE KALABİLEN KOLLUK, HUZURUN TEMİNATIDIR

Mevcut hükümeti 2002 yılında iktidara taşıyan en önemli ilkesel vaatlerden biri, işkenceye sıfır tolerans iken polis ve bekçilerin son dönemlerde sık sık kötü muameleler ile gündeme gelmesi, bu felsefenin değişikliğe uğradığı endişesi uyandırmaktadır. Geçtiğimiz günlerde karakolda hayatını kaybeden bir vatandaşın görüntüleri paylaşılmış ve polis tarafından şiddet uygulandığı iddiası kuvvetlenmiştir. Kolluk şiddetindeki artışta, amir konumundaki yetkililerin suç işleyen kolluk mensuplarına yaptırım uygulamaması, hatta şiddeti teşvik etmesi  kötü muamelede bulunanların cürümlerine mazeret üretilmesi ve yargı kararlarıyla aklanmasının ciddi etkisi vardır.

Kolluk, gerçekte adalet mekanizmasının bekçisidir. Kolluğun görevi, idari ve yargı makamlarınca verilen görevleri hukuk içerisinde yerine getirmektir. Kolluk, kendi adaletini sağladığı, vehmedilen yetki ve silaha dayanarak dilediğini yapma hürriyetini kendinde bulduğu sürece, vatandaşın huzuru da toplumsal barış da tehdit altında olacaktır. Hukuk devleti ilkesinin gereği gibi işletilmediği ve kolluğun, hukukun kaynağı ve uygulayıcısı olduğu bir sistem ancak kaos üretir. Hükümet, toplumun huzurunu gözetmeli, suç işleyen kolluk mensuplarını etkin bir şekilde soruşturmalı, görevleriyle ilişiklerini kesmeli, soruşturma ve kovuşturma sürecini titizlikle takip etmelidir. Toplumsal huzurun ve güvenliğin temini için herkesin hukuk içerisinde kalması elzemdir. Sınırların aşılmasına asla müsamaha gösterilmemesi gerekir.

LİBYA KONULU BERLİN KONFERANSI!

Libya'daki siyasi süreç, seçimler ve güvenlik sorunlarının ele alındığı, İkinci Berlin Konferansı'nın sonuç bildirgesinde Libya’da istikrarın tesisi için önemli çağrılar yapıldı. Ancak siyasi çözüme yönelik bugüne kadar düzenlenen zirvelere karşın Libya’nın istikrarı için fiili bir adım atılmamış olması büyük bir talihsizliktir. Libya’nın küresel güçler için bir vekâlet sahasına dönüşmesi ise İslam toplumu açısından endişe vericidir. Libya’da ateşkesin korunması için tüm yabancı güçler ile paralı askerlerin ülkeden tahliyesi sağlanmalı, silah ambargosunun delinmemesi için caydırıcı adımlar atılmalıdır. Uluslararası denetim altında ve ateşkes sürecinde seçimler şeffaf bir şekilde gerçekleştirilerek siyasi aktörler belirlenmelidir. Libya’da oluşacak siyasi birlik, kaynakların küresel güçlerce yağmalanmasının önüne geçerek ülkede imar ve yeniden istikrar için adım atılmasını kolaylaştıracaktır. Türkiye’nin garantör ülke olarak Libya sürecinde rol alması önemlidir. İslam toplumu, istikrarını koruyamadığı diğer ülkelerin akıbetine maruz kalmaması için Libya lehine acilen inisiyatif almalıdır.

MÜLTECİLER İLE BİRLİKTE İNSANLIK DA BOĞULMAKTADIR

Dünya genelindeki işgal, zulüm, sefalet ve sömürü nedeniyle insanlar zorunlu olarak gruplar halinde göç etmekte ve büyük çapta mülteci sorunu ile karşılaşılmaktadır. Mülteci durumuna düşen insanların sağlıksız ve tehlikeli şartlarda seyahat etmeleri, kimi yerlerde azgın deniz sularında boğulmalarıyla sonuçlanmaktadır.  24 Haziran’da Yemen açıklarında mültecileri taşıyan teknenin batması ve 300 kişinin hayatını kaybetmesi herkes gibi bizi de derinden üzmüştür. Yemen’de yıllardan beri devam eden siyasi istikrarsızlık ve çatışmalar, büyük bir insani dram yaşanmasına neden olmuştur. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi verilerine göre Yemen’deki her 5 kişiden 4’ü (24 milyon kişi) acil insani yardıma muhtaçtır.

Dünyayı kaosa mahkûm eden sömürü düzeninin mağdurları sadece Yemenliler değildir. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı verilerine göre dünya genelinde toplam 43 ülkede insani yardımlara ulaşamayan 41 milyon kişi kıtlık riski altındadır. Bütün bunlar, dünya genelinde devam eden sömürü çarkının sonuçlarıdır. Dünyanın huzur ve barışa olan ihtiyacı gün gibi ortadadır. İnsanlık, bir an önce yoksulluk ve mülteci sorununa çözüm bulmalıdır. Var olan savaş ve işgaller sona ermeden insanların kendi evlerinde rahat ve huzur içinde yaşamaları mümkün olmayacaktır.