Erdoğan: Uluslararası toplum, Filistin halkına olan borcunu, ancak Filistin devletinin kurulmasıyla ödeyebilir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Sözler eylemle desteklenmedikçe, ne Filistin’deki zulmü durdurmak, ne de uluslararası sisteme güveni yeniden inşa etmek mümkündür" dedi.

Erdoğan: Uluslararası toplum, Filistin halkına olan borcunu, ancak Filistin devletinin kurulmasıyla ödeyebilir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Antalya Diplomasi Forumu'nda katılımcılara hitap etti.

Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;

İnsanlık olarak gerçekten sancılı, sıkıntılı ve biteviye krizlerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Sadece dış politikada değil; üretim, iletişim, yönetim, sanat, ticaret ve teknoloji gibi pek çok alanda ezberler bozuluyor. Gönül ister ki; bu değişim insanlığın güncel sorunlarına çözüm getirsin; açlığa, yoksulluğa, geri kalmışlığa çare olsun. Maalesef bu konuda ümitvar konuşamıyoruz.

"Uluslararası sistem asgari mesuliyetlerini bile yerine getiremiyor"

Ülkeler arasındaki gelir adaletsizliği katlanarak artıyor. Savaşlar, eskisinden çok daha kanlı ve yıkıcı geçiyor. Sömürgecilik, yeni yöntemlerle, ne yazık ki, devam ettiriliyor.
Karşı karşıya olduğumuz gerçeklik şudur: Refah, huzur, barış ve özgürlük asrı olmasını umduğumuz 21’inci yüzyıl; beklentilerin tam aksine giderek bir “buhranlar çağına” dönüşmektedir. Herkesin diline pelesenk ettiği “kural temelli uluslararası düzen”, anlamını ve ağırlığını kaybetmekte, bir slogandan öteye geçememektedir. Dayanışma, adalet ve güven gibi temel kavramlardan yoksun olan cari uluslararası sistem ise asgari mesuliyetlerini bile yerine getiremiyor.

ULUSLARARASI SİSTEM GAZZE'DE İFLAS ETTİ

Suriye, Yemen, Libya ve son olarak Ukrayna’daki çatışmalar, bize mevcut küresel sistemin işlevini tamamen kaybettiğini göstermiştir. Ülkemizin gönül coğrafyasında patlak veren bu krizlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, uluslararası kurum ve kuruluşlar; kanı, gözyaşını ve yıkımı durduracak adımları atamadılar. Üçüncü yılına giren Ukrayna krizinde, Antalya’daki buluşmayla başlayan, İstanbul Süreci’yle bir üst seviyeye çıkan barış umutları, maalesef, gerekli destek verilmediği için âkim kaldı. Onbinlerce insanın hayatını kurtaracak, yaşanan acının, yıkımın önüne geçecek tarihi bir fırsat heba edildi, daha doğrusu sabote edildi. Ancak kural temelli uluslararası düzenin iflas bayrağını asıl çektiği yer, Gazze olmuştur.

7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşanan barbarlığı ve katliamları, hepimiz içimiz kanayarak takip ediyoruz. israil’in, sivil yerleşim yerlerini hedef alan kasıtlı saldırıları sonucunda bugüne kadar çoğu çocuk ve kadın 30 bin Gazzeli şehit edildi, 70 binden fazla Filistinli yaralandı ve 1,9 milyon insan evlerinden göçe zorlandı. Burada bir hususu çok açık ve net ifade etmek isterim: Gazze’de sadece çocuklar, kadınlar ve siviller canice katledilmedi... Aynı zamanda milyarlarca insanın uluslararası sisteme, adalete ve hukuka dair inancı da yok edildi. Söz konusu İsrail olunca; İnsan hakları evrensel beyannamesinin... Görevi küresel barışı temin olan Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi’nin... Avrupa Birliği’nin sürekli hak ve hukuktan bahseden kurumlarının... Tarafsızlıktan dem vuran uluslararası basın-yayın organlarının... Hâsılı yıllardır bize örnek gösterilen, güvenmemiz, itibar etmemiz gerektiği söylenen yapıların ne kadar aciz ve işlevsiz olduğunu hep birlikte gördük.

Gazze’de yaşananlar kesinlikle bir savaş değildir; bir soykırım girişimidir. Çünkü savaşın bile uyulması gereken bir ahlâkı, adabı ve hukuku vardır. Ana kucağındaki yavruları açlığa ve susuzluğa mahkûm eden; hastaneleri, kiliseleri, camileri, okulları, üniversiteleri, mülteci kamplarını, ambulansları bombalayan bir barbarlıktan bahsediyoruz.

Ailesiyle güvenli bir yer ararken araçları israil güçleri tarafından vurulan ve tüm ailesini kaybeden 6 yaşındaki Hind Receb'in trajik hikâyesi, aslında Gazze’de öldürülen 15 bine yakın masum çocuğun da hikâyesidir. İnsanlık olarak "Beni almaya gelecek misiniz? Korkuyorum" diyen 6 yaşındaki bir kız çocuğunun hayatını, 12 gün boyunca kurtarmayı başaramadık. Maalesef, Hind’le birlikte diğer Gazzeli çocuklara karşı sorumluluklarımızı tam manâsıyla yerine getiremedik. Saldırıların ilk gününden itibaren ortaya koyduğumuz çabalara...

Bölgeye gönderdiğimiz 37 bin tona varan insani yardımlara... Küresel ölçekte yürüttüğümüz tüm diplomatik temaslara... Refakatçileri dâhil 900’den fazla Gazzeli hastayı ülkemize getirmemize rağmen, bunun mahcubiyetini iç dünyamızda halen yaşıyoruz. Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail'in soykırımı önlemesi yönünde aldığı ihtiyati tedbir kararı apaçık ortadayken, Netanyahu yönetimi işgal, yıkım ve katliam politikalarını pervasızca sürdürebiliyor. İsrail’e ilk günden beri koşulsuz destek veren Batılı güçler ise “tazıya tut, tavşana kaç” diyen ikiyüzlü politikalarıyla dökülen kana ortak oluyor. Sözler eylemle desteklenmedikçe, ne Filistin’deki zulmü durdurmak, ne de uluslararası sisteme güveni yeniden inşa etmek mümkündür.

Uluslararası toplum, Filistin halkına olan borcunu, ancak Filistin devletinin kurulmasıyla ödeyebilir. Bunun için 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz Filistin Devleti’nin teşekkülü şarttır. Bu maksatla, garantörlüğü de içerecek şekilde sorumluluk almaya hazır olduğumuzu belirttik. Gelecekte de Filistinli kardeşlerimize gereken desteği verecek, Gazze'nin yeniden toparlanmasına da elimizden gelen katkıyı sağlayacağız.

Buradan bir kez daha uluslararası toplumu Gazze’ye ve Filistin davasına sahip çıkmaya davet ediyorum. Dünyanın bir yanında hemen her hafta meydanları dolduran, zulmü lanetleyen, tüm baskılara rağmen gerçekleri cesaretle dile getiren Filistin dostlarına şükranlarımı sunuyorum. Forumumuzun, bir daha benzer katliamların yaşanmaması için neler yapabileceğimiz noktasında verimli tartışmalara vesile olmasını diliyorum.