Erdoğan: israil saldırganlığı durdurulmadıkça bölgedeki hiçbir devlet emniyette hissedemez

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Netanyahu yönetimi altındaki israil saldırganlığı durdurulmadıkça, Türkiye dâhil, bölgemizdeki hiçbir devlet kendini emniyette hissedemez." dedi.

Erdoğan: israil saldırganlığı durdurulmadıkça bölgedeki hiçbir devlet emniyette hissedemez

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Bayram süresince çeşitli nedenlerden kaynaklanan anız ve orman yangını haberleriyle sarsıldıklarının belirten Erdoğan, Diyarbakır Çınar ve Mardin Mazıdağı’ndaki yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diledi.

Toprak Mahsulleri Ofisinin, alımla ilgili süreçleri titizlikle yürüttüğünü belirten Erdoğan, "Çiftçimizin ürününü en hızlı şekilde almak, gerekli depolamayı yapmak ve zamanında ödemesini gerçekleştirmek için gayret gösteriyor. Ofis, hububat teslim eden üreticilerimizin ödemelerine başladı. İlk etapta 6 Haziran’a kadar ürün verenlerin ödemeleri hesaplarına yatırıldı. Elbette aldığımız bütün tedbirlere rağmen çiftçimizin, üreticimizin memnuniyetsizliği veya şikâyeti olabilir. Bunları da Cumhurbaşkanı olarak şahsen takip ediyorum. Çiftçi kardeşlerimizin sıkıntılarının giderilmesi için bakanlarımıza gerekli talimatı veriyorum. Milletin efendisi olan çiftçimizin mağdur edilmesine müsaade etmeyiz. Kimse kusura bakmasın, sicili bozuk olanların eli öpülesi çiftçilerimizi istismar ederek buradan bir siyasi rant devşirmesine de izin vermeyiz." diye konuştu.

"israil saldırganlığı durdurulmadıkça, hiçbir devlet kendini emniyette hissedemez"

Türkiye'nin, stratejik önemi fevkalade yüksek, üç kıtanın kavşak noktası olan bir coğrafyada bulunduğunu hatırlatan Erdoğan, "Tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş, ama aynı zamanda paylaşım kavgasının tam merkezinde yer almış bir bölgedeyiz. Böyle bir coğrafi konuma sahip olmak ülkemizin siyasi, ekonomik ve askerî avantajlar sağlama yanında tehditleri de beraberinde getirmektedir. Birinci Dünya Savaşı’na giden yolun taşları bizim bölgemizde döşendi. İkinci Cihan Harbi’nin odağında aynı şekilde yine bizim bölgemiz vardı. Soğuk Savaş döneminde bloklar arası rekabetin yoğunlaştığı bölgelerden biri yine Türkiye’nin merkezinde olduğu coğrafyaydı. 13. yılını tamamlayan Suriye krizi en fazla bizim bölgemizi etkiledi. Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın olumsuz yansımalarına maruz kalan bölgelerin başında yine biz yer alıyoruz.

7 Ekim’den bu yana israilin Gazze’de gerçekleştirdiği soykırıma varan katliamlar yine bizlerin yüreğini yakıyor. israilin Gazze’ye saldırmasıyla birlikte Doğu Akdeniz’de ısınan sular aynı şekilde en fazla bizi ve bölgemizdeki kardeş ülkeleri tedirgin ediyor. Batılı güçlerin askerî, diplomatik, siyasi desteğini arkasına alan israilin gözünü komşularına diktiğini görüyoruz. Lübnan’a yönelik saldırıların ve tehdit dilinin artması bölgemizin geleceği adına bizi ciddi manada endişelendirmektedir."

Erdoğan, "Şunu bir defa çok net ifade etmek isterim: Batı dünyası destek verdikçe, İslam âlemi de sessiz kaldıkça Netanyahu denilen caninin tüm bölgemizi ateşe sürükleme pahasına işgal politikasına devam edeceği anlaşılıyor. Türkiye olarak biliyorsunuz ilk günden beri buna dikkat çekmekteyiz. Gazze krizinin sadece Gazze ile sınırlı kalmayacağını, israil zulmünün çok vahim sonuçları olabileceğini sık sık dile getirdik. israilin yayılmacı hedefleri peşinde koştuğunu her zeminde vurguladık. Gerek İran’da yaşanan füze gerilimi, gerekse israilin Lübnan’a yönelik artan saldırıları maalesef kaygılarımızda bizi haklı çıkardı. Buradan bir kez daha şu uyarıyı yapmak durumundayım: Karşımızda devlet adamı vasfının asgari şartlarını dahi taşımayan, gözü dönmüş, ihtiraslarının esiri olmuş, aklını, vicdanını kaybetmiş bir katil vardır. Masumların kanından beslenen bu zalim, siyasi ömrünü uzatmak adına kendi vatandaşlarının güvenliğini dahi hiçe saymaktadır. Netanyahu yönetimi altındaki israil saldırganlığı durdurulmadıkça, Türkiye dâhil, bölgemizdeki hiçbir devlet kendini emniyette hissedemez." diye ekledi.

Bu durumun, "israilin komşusu olan Lübnan ve Suriye başta olmak üzere tüm ülkeler için de geçerli" olduğunu belirten Erdoğan,"Daha önce de ifade ettim, Ankara’nın güvenliğini, Gazze’nin, Kudüs’ün, Ramallah’ın, Beyrut’un, Amman’ın, Bağdat’ın huzur ve güvenliğinden ayrı göremeyiz. Türkiye olarak güvenlik önceliklerimizi buna göre tayin ve tespit ediyoruz. Dış politikada atacağımız adımları da bu gerçekler ekseninde planlıyoruz. Hedefimiz, doğru, akıllı ve uzun vadeli hamlelerle bu mücadeleden ülkemizi kayıpsız, hatta kazançlı olarak çıkarmaktır. Ne yapıyorsak bunun için yapıyoruz. Ne söylüyorsak bunun için söylüyoruz." diye konuştu.

"Bölgedeki tüm aktörlerle münasebetlerimizi ilerletmeye gayret ediyoruz"

Barışı, diyalogu ve diplomasiyi en üst seviyede devreye almak gereken günlerden geçtiklerini söyleyen Erdoğan, "Özellikle aynı coğrafyayı ve aynı kaderi paylaştığımız devletlerle karşılıklı diyalog zeminini güçlendirmemiz önem arz ediyor. Mevcut bölgesel ve uluslararası konjonktürde İslam ülkeleri arasında dayanışmayı arttırmamız, fikir ayrılıklarını gidermemiz son derece mühimdir. Geçmişin geleceğimizi de ipotek altına almasına müsaade edemeyiz. Bu anlayışla komşularımızdan başlayarak bölgemizdeki tüm aktörlerle münasebetlerimizi ilerletmeye gayret ediyoruz. Şimdiye kadar bu çabalarımızın somut çıktıklarını birçok yerde gördük." şeklinde konuştu.

Komşu Suriye’de de 13 yıldan fazla süredir devam eden ve 1 milyon insanın hayatına mal olan ihtilafa siyasi çözüm bulmak için çok uğraştıklarını kaydeden Erdoğan, "Astana süreciyle rejim ve muhalefetin aynı zeminde buluşmasını sağladık. Bunun dışında farklı kanallarla daha fazla kan dökülmesinin, daha fazla çatışma yaşanmasının önüne geçmeye çalıştık. Sahada bazı konularda müspet neticeler de aldık. Sulha ve sükûnete hizmet edecek ilave adımların atılması mümkündür. Bizim kimsenin toprağında ve egemenliğinde gözümüz yoktur. Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve millî birliğinin korunması Türkiye’nin de önceliğidir." dedi.

Erdoğan, "DEAŞ’la birlikte güney sınırlarımız boyunca PKK’ya kurdurulmak istenen terör devletine en ağır darbeyi sınır ötesi harekâtlarla Türkiye indirmiştir. Çünkü biz komşu olarak istikrarsızlıkla boğuşan ve terör örgütlerinin cirit attığı değil, demokratik, müreffeh, güçlü bir Suriye görmek istiyoruz. Suriye’nin evlerini terk etmek zorunda kalmış milyonlar için güvenli, emin bir yer hâline gelmesini herkesten daha çok biz arzu ediyoruz. Böyle bir iklime ne kadar kısa sürede kavuşulursa herkes için, özellikle Suriye halkı için o kadar iyi olacaktır. Biz ayrılıkları derinleştirme yerine ortak paydayı büyütmenin derdindeyiz. İç siyaset gibi dış politikada da sıkılı yumrukların açılmasında büyük fayda olduğuna inanıyoruz. Bunun için kiminle görüşülmesi gerekiyorsa geçmişte olduğu gibi yine görüşmekten imtina etmeyiz. Elbette bunu yaparken öncelikle Türkiye’nin menfaatlerini referans alacak, ama bu süreçte bize güvenen, bize sığınan, bizimle ortak hareket eden hiç kimsenin mağdur olmasına da izin vermeyeceğiz. Türkiye dostlarını yarı yolda bırakan bir devlet değildir ve olmayacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

"Muhacirlere Ensar olmanın onurunu göğsümüzde bir şeref madalyası olarak iftiharla taşıyacağız"

Türkiye'nin, bugün Gazze krizinde verdiği başarılı imtihanı son 13 yıldır Suriye meselesinde de verdiğini söyleyen Erdoğan, "En zor günlerinde Suriyeli muhacirlere Ensar olmanın onurunu göğsümüzde bir şeref madalyası olarak iftiharla taşıyacağız. Buna gölge düşürecek, 13 yıldır ülkemizin şefkat şemsiyesi altında olan mazlumları sıkıntıya sokacak hiçbir eyleme girişmeyiz. Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşlerini bugüne kadar hep teşvik ettik. Suriye’nin kuzeyinde bölücü terörden arındırdığımız yerleşim yerlerine 670 bin kişi geri döndü. Katar’ın da desteğiyle hayata geçirdiğimiz konut projeleri tamamlandığında bu sayıya inşallah 1 milyon kişi daha eklenecek. Suriye’de huzur ortamı güçlendikçe geri dönüşler de artacak. Arzu eden herkesin gönüllü huzurlu bir şekilde vatandaşlarına dönebileceği bir yapıyı ve iklimi tesis edebilirsek ne mutlu bize." dedi.

Erdoğan, "Sığınmacılar konusu önyargılar ve korkular temelinde değil, ülkemizin ve ekonomimizin gerçekleri temelinde akıllı, insani, vicdani bir çerçevede çözüme kavuşturacağız." ifadesine dikkat çekti.

Muhalefetin erken seçim söylemlerine tepki gösteren Erdoğan, "Türkiye, özellikle ekonomisi üzerinde ilave yük oluşturan seçim maratonunu 31 Mart akşamı sandıkların kapanmasıyla birlikte tamamlamıştır. 14-28 Mayıs’ta yasama ve yürütmede son sözünü söyleyen milletimiz, 31 Mart’ta da yerel yönetimlerde kimleri başında görmek istediğini göstermiştir. Seçimler elbette demokrasinin bayramıdır, şölen günüdür. Millî iradenin en özgür biçimde tecelli vasıtası seçimdir, sandıktır. Bunun tartışılmasını dahi yersiz buluyor, Türk demokrasisine hakaret olarak değerlendiriyoruz. Ancak, tarihimizde sandıkta tezahür eden iradeyi yok sayanların olduğu da ülkemizin bir gerçeğidir. Bunu kimi zaman sandığın itibarına gölge düşürerek yaptılar, kimi zaman seçmene hürmetsizlik ederek yaptılar. Kimi zaman milletin kararını tanımayarak yaptılar, kimi zaman da seçmenin tercihini tamamen yanlış okuyarak sapla samanı karıştırmaya cüret ederek yaptılar. Son dönemde bu kibirli tavrın seçmen iradesini yok sayma aymazlığının tekrar nüksettiğini görmekteyiz. Geçen hafta gündeme taşınmak istenen erken seçim tartışmalarına bu zaviyeden bakılması gerektiği kanaatindeyiz. Bizce bu tartışmalar muhalefet bünyesinde giderek kızışan iç savaşın dışa yansımalarından ibarettir." değerlendirmesinde bulundu.